Aile bağımlılığı ve zararları

Aile bağımlılığı ve zararları

Günümüzde güven toplumunun yerini korku toplumu aldığından aileler çocuklarına daha korumacı ve sahiplenmeci davranmaya başladılar.Duygusal yönden samimi olan ama hayata hazırlamada zaaflar ve sakıncalar içeren bu yaklaşım son yıllarda özellikle kentlerde aşırı yaygınlık kazandı.Bu nedenle aileler çocuklarını ve gençlerini korumacı reflekslerle daha kontrollü bir yaşama alıştırmaya başladı.Bu yer yer aileler ve evlatları arasında sorunlar yaşanmasına bazen de özgüven gelişimini kısıtlanmasına yol açtı.Çünkü özgüven özgürlük,bir şeyleri kendi kendine başarma gibi yaşanmışlıklardan beslenerek gelişen bir özelliktir ve insan yaşamında kendisi olmak açısından fevkalade önemlidir.
Yanlıştan doğru türemez.Günümüzde özellikle de ev hanımı anneler elinde büyümüş çocuklarda okul çağına geldiklerinde okul fobisi,okula uyum sorunları ve aile bağımlılığına dayalı birtakım sorunlar sıklıkla yaşanmaktadır.Bu sorunların temelinde okul öncesi yaşantısında çocuğun annesiz kalmaya hiç alıştırılmaması,kimseye bırakılmaması ve hep ailesiyle birlikte olmaya alıştırılması en önemli etkendir.Belki ebeveynler açısından bakılacak olursa bu yapışık ilişkinin duygusal yönden samimi olduğuna şüphe yoktur.Ancak anne-baba olmanın bir görevi de evlatlarını hayata hazırlamak ve topluma sağlıklı bireyler yetiştirmektir.Burada akıla,bilgiye ve yönteme duygulardan daha fazla ihtiyaç olduğu,daha fazla iş düştüğü aşikardır.
Günümüzün güvensiz ortamı aileleri kaybetme korkusuyla evlatlarını daha sıkı kuşatmaya yönlendiriyor.Ama bir de yaşamın gerçekleri var.Nitekim o kadar koruyup kollanarak yetişen bir bireyi günümüz dünyasında eskisine oranla çok daha rekabetçi ve acımasız bir dünyanın beklediği açıktır.Dolayısıyla birey olmayı gerektiren donanımların daha çocukluk çağından itibaren ve ailelri tarafından gençlere kazandırılması olmazsa olmaz bir öneme sahiptir.Bu nedenle aileler çocuklarına yakın korumacılık yapmak yerine onları kontrollü bir serbesti alanında serbest bırakarak,küçük riskler alarak ve pek korku aşılamadan yetiştirmeyi tercih etmelidir.
Aşırı korumacı yaklaşımlar çocukluk döneminde fazla nazik yetişilmesine,ergenlik döneminde ise yeterince sosyalleşememeye sebep olmaktadır.Oysa sosyalleşmeyen ve kendisini doğru sunmayı yani iletişimi uygulayarak,yaşayarak öğrenemeyen bireylerin çok iyi yetişseler bile aktarımlarındaki zayıflıklar nedeniyle hak ettikleri yerlere gelemediklerini üzülerek gözlemliyoruz.Elbette ki burada anne-babaların iyi niyetini sorgulamıyoruz.Çünkü her aile evladını iyi yerlerde görmek ve onunla gurur duymak ister.Ancak hayata hazırlamanın büyük ölçüde aile tutumları ile şekillendiği ve bu konuda duygulardan çok yaşamın gerçeklerine önem verilmesi kaçınılmazdır.
Türkiye’nin en büyük sorunlarının başında hemen her konuda duyguların yaşamı yönetir iken bilgi ve yöntemlerin önünde gelmesidir.Bu alışkanlık maalesef son yıllarda insanlarımızda giderek acımasızlaşan yaşam koşulları karşısında daha çabuk infiale kapılan ve daha kırılgan bir yapı oluşturmuş,ilişkiler dahil her bakımdan psikolojikman daha sorunlu bir toplumun ortaya çıkmasına yol açmıştır.
Bir de insanlarımızda bağlılık ile bağımlılığın birbirlerine sıkça karıştırıldığı gerçeğini görüyoruz.kimseye ailene bağlı olma diyemeyiz.çünkü her insanın bir ailevi aidiyeti vardır.Ancak bağımlı olmak bağlı olmanın ötesinde ailesiz bir şey yapamamaktır.Bu zaafın tek görüldüğü yer hayat da değildir.Bazı insanlarda evlendiği zaman da ailesine aşırı bağımlılığı nedeniyle kendisinin kurduğu yeni çekirdek ailesini doğru önceleyememe ve bu nedenle de evliliğinde sorunlar yaşama gerçeğini azınsanmayacak düzeyde görüyoruz.Tüm bunlar aslında hayata hazırlama bilincinden uzak,duygusal ağırlıklı ve bilgi ve yöntemden beslenmeyen yanlış yetiştirme tarzının üzücü bir sonucudur.
Aileler aslında çocuklarını yetiştirirken koruyucu olmak şöyle dursun yaşamlarındaki karşılaşabilecekleri en çetin sorunlarla mücadele edebilme direnci,dirayet ve cesaretiyle çocuklarını yetiştirmelidir.Çünkü hayat onlara anne-babaları kadar toleranslı ve merhametli olmayacaktır.Burada çok anlamlı olan bir Çin atasözünü anne-babalara hatırlatmak isterim;”bana balık verme,balık tutmayı öğret”.bağlılık karşılıklı sevgi sonucu gelişen bir paylaşma arzusudur.Bağımlılık ise kendisi olamamak ve destek almadan ayakta kalamamak acizliğidir.Bu iki kavramın içeriği arasındaki büyük farka tüm anne ve babaların dikkatlerini çekmek isterim.
Tüm bağımlılıklar aslında bir zayıflık göstergesidir.bazı aileler de çocuklarını kendilerinden çok uzaklaşmalarını istemedikleri için biraz özgüvensiz yetiştirmeyi tercih ederler.Sonra çocukları yaşam başarısı noktasında tökezlediğinde şikayet ederler.Günümüzde insan zaten doğduğu değil,doyduğu yerdedir.Eskisi mahalle insanı kavramı artık kalmamıştır.Ama sosyolojik değişiklikler çabuk sindirilemediği için eski insan yetiştirme paradigmasıyla çocuk yetiştiren ebeveynlere halen rastlamak mümkündür.Bu aslında biraz da çağı okuyamamakla ilgili bir sorundur.
Bazen bağımlılıkların çift yönlü olduğuna da tanık oluyoruz.hem aile hen de evlat arasında karşılıklı bir bağımlılık sendromu da rastlamadığımız şey değil.bu aslında bağımlılıkların en tehlikeli halidir.Çünkü böylesi bağımlılıkların var olduğu aile yapılarında hem ebeveynlerin hem evladın bağımlığı bir dışa kapalılık yaratmakta ve sonrasında çetin sorunlar yaşanmasına yol açmaktadır.Örneğin böylesi karşılıklı bağımlılığın yaşandığı bir aileden evlilik yapmak beraberinde çok yönlü sorunlar ortaya çıkarabilmektedir.Bazı evliliklerin yıkılmasında pek açık edilmese de bu tür bağımlılıkların olduğunu biliyoruz.Ama her şeyden önemlisi insan olmak ve insanca yaşamak için insanın kendisi olabilmesi yani birey olmayı başarması oldukça önemlidir.
Ailelerin hem evlatlarını önemli yerlerde görmek istemeleri hem de onları kendilerine bağımlı yetiştirmesi aslında çok büyük bir tezattır.Çünkü başarı hele de günümüzde çetin mücadeleler isteyen,güçlü ve dirençli karakter gerektiren bir alt yapı gerektirmektedir.Bu ise hadi dediğinde olabilen bir şey değildir.Bu nedenle ailelerin çocuklarını yetiştirirken daha yolun başında duygularını aşması ve bilgi ve yöntemi öne çıkarması gerekmektedir.Unutulmasın ki ailesi olmadan adım atamayan evlat hiç bir ailenin özlemi ve tercihi değildir.O halde onları hayata hazırlar iken onlara düşünce kendi kendilerine kalkabilecekleri bir özgüven ve özsaygının çocukluktan itibaren yüklenmesi gerekir.
Babalar biraz hayatın içinde olduklarından bu duygusal korumacılık daha çok annelerde görülmektedir.Hatta kimi ailelerde annelerin baskısıyla babalar da bu korumacılık oyununa ortak olabilmektedir.Oysa insan ömrünün senedi yoktur ve hiç bir anne ve babaya ömür boyu evlatlarını koyacakları ömür garanti edilmemiştir.Unutmamak gerekir ki mübalağalı bir korumacılık erken bir ölüm durumunda evladını yağmurda şemsiyesiz bırakmak gibidir.Bu nedenle doğru anne-baba tutumu evlatlarını kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir özgüven ve özsaygı ile hayata hazırlamaktır.Bunun için yapılacak en güzel şey çağın gerçekleri ışığında bilime başvurmak,bilgiden ışık almak ve yöntem oluşturup karı-koca mutabakatıyla çocuk yetiştirmeyi başarmaktır.zora düşüldüğünde ise bir psikologdan yardım alınabilir ve yanlışta ısrar etmek yerine doğrularla yol almak sağlanabilir.
Anne babalara tavsi,yemiz ileride üzüleceğiniz değil övünebileceğiniz evlatlar yetiştirmek istiyorsanız duygularınızdan çok aklınızı ve bilimi kullanın.Gerekirse uzmanlardan daha sorun oluşmadan çocuk yetiştirme noktasında danışmanlık yardımı alın.

Bir önceki yazımız olan İngiltere'de sağlık skandalı: 456 hasta yanlış ağrı kesiciden öldü başlıklı makalemizde ingiltere, Porthsmouth ve sağlık hakkında bilgiler verilmektedir.